Bazen bir hikâye, yaşadığınız dünyayı bambaşka bir şekilde görmek için bir fırsat sunar. Her karakterin bir sesi, bir bakış açısı vardır. Ama bu bakış açıları ne kadar farklıysa, anlatıcıların da o kadar çeşitli olduğunu fark ederiz. Gelin, size bir hikâye anlatayım. Biraz önce tanıştığım iki karakterin gözünden, bir romanın anlatıcısının kim olabileceğini keşfedin. Belki de hepimizin içinde bir anlatıcı saklıdır.
Bir Erkek ve Bir Kadın: Farklı Perspektifler
Erkek ve kadın arasında kurduğum bu hikâyede, anlatıcılarının kim olduğunu merak ettiğinizde, hemen şunu fark ediyorsunuz: her birinin bakış açısı çok farklı. Bu fark, sadece cinsiyetle ilgili değil, aynı zamanda nasıl düşündükleriyle de alakalı. Şimdi, bu iki karakterin arasındaki ilişkiyi ve her birinin anlatıcı olabileceği bir hikâyeyi gözler önüne serelim.
Ali, 35 yaşında, işinde oldukça başarılı, ama duygusal anlamda pek fazla zaman ayırmamış bir adam. Bir sabah, kahvesini içerken, hemen çözmesi gereken bir iş problemiyle karşılaşıyor. O anda, Ali’nin anlatıcı olması gerektiğini düşündüm. Çünkü her şeyin çözümü bir strateji, bir planla belirlenebilir. O, olayları mantıklı bir biçimde ele alır. Fakat, zorluklar ya da hayal kırıklıkları onun için birer “engellemeler”dir. Çözümün ne olduğunu bildiği sürece, hislerini ve duygularını geriye atmayı tercih eder.
Bir hikâye anlatılırken, Ali’nin gözünden her şey çözüm odaklı olurdu. Duygular arka planda kalır, çünkü o sadece yapması gerekeni düşünür. Bir romanın anlatıcı karakteri olarak, Ali’nin bakış açısı bize olayları analitik bir şekilde anlatan bir dil sunar. Her ayrıntı, ona göre bir anlam taşır, ama bu anlam, duygulara değil, sonuçlara yöneliktir. Eğer bir yola çıkacaksa, ona göre o yolun başı, ortası ve sonu bellidir.
Kadının Empatik Bakış Açısı
Zeynep ise Ali’nin tam tersidir. O, 32 yaşında, duygusal zekâsı çok yüksek ve insan ilişkilerine çok değer verir. Zeynep’in iç dünyası, ilişkilerle şekillenir. Onun dünyasında her şeyin bir duygusal anlamı vardır. Ali’nin tam aksine, Zeynep olayları çözüm arayışından çok, insanları anlamaya yönelik ele alır. Her çatışmanın ardında, insanlar arasındaki bağların, karşılıklı anlayışın eksikliğini görür. Bir kadının anlatıcısı olarak, Zeynep’in bakış açısı duygusal ve ilişkisel bir derinliğe sahip olurdu.
Bir hikâye Zeynep’in gözünden anlatıldığında, karakterler arasındaki bağlar çok daha belirgin olur. O, neyin doğru ya da yanlış olduğuna bakmaz; neyin hissedildiğine odaklanır. Eğer bir karakter bir diğerine kırılmışsa, Zeynep bunun nedenini anlamaya çalışır. Her şeyin bir sebebi vardır; ilişkilerdeki kırılmalar, duygusal derinlikler ve insan ruhunun karmaşıklığı onun hikâyesinde öne çıkar.
Bir Anlatıcı Olmak: Kim Daha İyi?
Ali ve Zeynep’in bakış açıları arasındaki farkı görmek oldukça öğretici. Peki, bir hikâyede anlatıcı kim olmalı? Bir erkek mi, bir kadın mı? Cevap aslında basit: Her ikisi de olabilir. Hangi karakterin bakış açısından anlatılacağını belirleyen, hikâyenin anlatılmak istenen duygusal yüküdür.
Eğer olayların odak noktası mantıklı bir çözüm ve strateji ise, Ali gibi bir karakterin bakış açısı daha güçlü bir anlatıcı olabilir. Ama eğer hikâye insanların duygusal ilişkileri ve içsel çatışmaları etrafında şekilleniyorsa, Zeynep’in anlatıcı olması daha anlamlıdır. Gerçekten de, hem erkeklerin çözüm odaklı, hem de kadınların empatik bakış açıları, bir hikâyeyi derinleştiren ve sürükleyici kılan unsurlardır.
Zeynep ve Ali’nin bakış açılarını karşılaştırdığımızda, her iki anlatıcı da birbirinden değerli ve önemli. Çünkü hikâyenin gücü, sadece anlatılan olayların ne kadar dramatik ya da heyecan verici olduğunda değil; anlatıcının, o olaylara nasıl yaklaşmasıyla da ilgilidir.
Sonuç: Anlatıcı Kim Olmalı?
Bir roman ya da hikâye, farklı anlatıcılarla bambaşka bir dünyaya dönüşebilir. Hem erkeklerin çözüm odaklı hem de kadınların duygusal bakış açıları, her hikâyeye farklı bir boyut katar. Peki, sizin gözünüzden bir hikâye nasıl şekillenir? Sadece bir anlatıcı mı, yoksa birden fazla bakış açısı mı? Bunu tartışmak, her birimizin kendi dünyamıza dair keşifler yapmamızı sağlar.
Hikâyeyi okurken, kimseyi dışlamadan, hem stratejik düşünmenin hem de empatik olmanın önemini unutmadan bir şeyler keşfettik, değil mi? Belki de her birimizde bir anlatıcı, bir bakış açısı saklıdır ve doğru an geldiğinde, o bakış açısı dünyayı değiştirebilir. Peki ya siz? Anlatıcı kim olsun?