Hırsızlık Yüz Kızartıcı Suç Mu?
Hırsızlık: Suç Mu, Şartlar mı?
Hırsızlık, o eski, klasik suç kategorisinin belki de en dikkat çekici olanlarından biri. Herkesin kafasında bir çalar, peşinden koşulan bir suçlu figürü var. “Yüz kızartıcı suç” denildiğinde, ilk akla gelen hırsızlık olur genelde. Birinin cebinden, evinden ya da işyerinden bir şey çaldığında, ortada basit bir suç değil, toplumun kurallarını hiçe sayan bir eylem var gibi algılanır. Ama işin içinde gerçekten de bu kadar net bir şey mi var? Hırsızlık, suç olmaktan başka, bir insanın toplum içinde itibarını da mı tamamen kaybetmesine yol açar? Gelin bu konuya biraz derinlemesine bakalım, çünkü söylediklerimi duyanlar ya da okuyanlar, belki biraz daha fazla sorgulamaya başlayacak.
Hırsızlık: Yüz Kızartıcı Bir Suç Mı?
Hırsızlıkla ilgili ilk itirazım şu: Neden bu kadar keskin bir yargı? Yüz kızartıcı mı gerçekten? Hırsızlık, evet, suç, kesinlikle ama suçun tanımını yaparken biraz daha geniş bir perspektife bakmak lazım. Hepimizin “hırsız” dediği kişiler var ama bu kategorinin içinde kimler var, bunu düşünmek gerek. Mesela, bir adamın cebinden para çalan birinin yanında, büyük bir şirketin vergi kaçıran yöneticisi de bir “hırsız” sayılmaz mı? Zenginleşmenin başka yollarını bulmuş biri, toplumun gözünde daha az suçlu değil mi? Eğer hırsızlık yüz kızartıcı bir suçsa, neden büyük çaplı hırsızlıklar, yani devletin, şirketlerin yaptığı hırsızlıklar, çoğu zaman basitçe “spekülasyon” ya da “stratejik bir hamle” olarak adlandırılıyor? Yani, göz önünde tuttuğumuz suçlular, sistemin bir parçası olduklarında masum mu olurlar?
Hırsızlık, sokaklarda gerçekleşen bir eylem gibi görülebilir ama asıl sorun, “gerçek hırsızlık”tan çok, toplumsal yapının hırsızlara nasıl yaklaştığı. Bunu biraz irdelemek lazım. Yani, eğer toplumsal eşitsizlikler, yoksulluk, adalet sistemindeki bozukluklar devam ederse, o zaman gerçekten de “hırsızlık” dediğimiz şey, aslında bir sonuç değil mi? Hırsızlık yapana toplumun “yüz kızartıcı suç işledin” demesi kadar, sistemin ona sunduğu fırsatsızlıklar da yüz kızartıcı değil mi?
Hırsızlık Yapmanın Güçlü ve Zayıf Yanları
Güçlü Yanlar:
Sosyal yapının en alt kademesinde yaşayan bir insanın, önde gideni taklit etmeye çalışmasında bir tuhaflık yok mu? En azından o zaman, “hırsızlık yaparak eşitlenme” düşüncesi geliyor insanın aklına. Yani, köşeye sıkışmış birinin hayatta kalabilmek için, kendini yeniden inşa etmek adına başvuracağı bir yol değil mi? Kapitalist toplumda, herkesin zenginleşmek için benzer stratejiler izlediğini göz önünde bulundurursak, aslında hırsızlık, kendisini “eşitlenme” çabası içinde bulan bir insanın tek hamlesi olabilir. Elbette, etik ve ahlaki olarak kabul edilemez ama kapitalizm, fırsat eşitsizliğini körüklerken, bu tür hareketler aslında sadece birer sonucu değil mi?
Zayıf Yanlar:
Tabii ki, hırsızlık sadece alt sınıfı değil, tüm toplumu etkileyen bir şeydir. Burada söz konusu olan şey, hem mağdurun hem de suçlunun yaşadığı travma. Çaldığınız şeyin ne olduğunu, kimden çaldığınızı, ya da hırsızlığın bir çocuğun açlık sınırındaki bir insanı hayatta tutma çabası mı yoksa bir işadamının lüks bir arabasını almak için yapılmış bir eylem mi olduğunu hesaba katmalısınız. Hırsızlık, salt maddi kaybın ötesinde, güven duygusunun da yok olmasıdır. Bir toplumda, insanlar birbirine güvenmiyorsa, o toplumun sosyal dokusu ne kadar sağlam olabilir ki?
Daha da kötüsü, birinin hırsızlık yapmaya devam etmesi, o kişiyi sürekli olarak toplumdan dışlanmaya iter. Bu, bir zamanlar hırsızlık yapmış birinin toplumda yer edinmesi neredeyse imkansız hale gelir. Peki bu insanın yapacak başka bir şey kalmaz mı? Hırsızlık yaparak bir noktada kaybeden insan, aynı zamanda hayatını yeniden kurma şansını kaybetmiş olmaz mı?
Hırsızlık ve Toplumun Adalet Algısı
İçinde yaşadığımız toplum, adaletin genellikle eşit olmadığı bir yapıya sahip. Suç işleyen kişilere verdiğimiz cezalar, çoğu zaman işin özünden sapar ve daha çok “görünür” suçlulara odaklanır. Sosyal medyada, ünlülerin ya da tanınmış kişilerin yaptıkları suçları daha hızlı unuturuz ama aynı suçları yapan sıradan bir insan, toplumda dışlanır ve “yüz kızartıcı suçlu” olarak etiketlenir. Sıradan hırsızlık, toplumsal yapıda gerçekten adaletsiz bir biçimde damgalanırken, aslında büyük suçlar neredeyse göz ardı edilir. Herkesin suçları farklı şekillerde görülebilir. Hırsızlık, toplumsal eşitsizliğin bir sonucudur, ama biz bu sonucu kimin “yüzünü kızarttığı”na bakarak daha derin bir sorun olduğunu görmüyoruz.
Sonuç: Hırsızlık Yüz Kızartıcı Bir Suç mu?
Hırsızlık, tek bir bakış açısıyla değerlendirilmesi gereken bir şey değil. Evet, basit anlamıyla suç. Ama toplumsal yapıyı, fırsat eşitsizliklerini ve sistemin adaletsizliğini göz önünde bulundurduğumuzda, hırsızlık bir yerde sonuç değil, bir simge haline geliyor. Eğer bu yazı seni düşündürmediyse, belki de başka bir açıdan bakman gerekiyor. Hırsızlık, sadece insanların birer hırsız olarak kalmalarına neden olmamalı. Belki de toplumu değiştirmeliyiz, yoksa daha çok “yüz kızartıcı suç” olacak!