Kim Bir Nefsi Öldürürse?
Hepimiz bir şekilde hayatımızda dönüm noktaları yaşarız. Bazıları küçük, bazıları devasa. Ama önemli olan, neyi nasıl hissettiğimiz ve bu hislerin bizi nasıl şekillendirdiğidir. Kayseri’de bir akşam, hayatımda bana bu soruyu sorduran bir olay yaşadım. “Kim bir nefsi öldürürse?” diye düşündüm o an… Nefsimizi öldürmek, belki de bizi biz yapan tüm o inatçı, bencil, egoist parçalarımızı yok etmekti. Ama ben, o akşam, bu soruyu içimde gerçekten hissettim.
Bir Aşk ve Bir Ayrılık
Hayatımda, her şeyin ve herkesin doğru olmasını beklediğim bir dönem vardı. O kadar çok idealize etmiştim her şeyi ki, gerçekliğe gözlerimi kapatıp sadece hayallerimle yaşadım. Ve o hayallerin içinde, sevgilimle güzel bir geleceği hayal ettim. Her şey mükemmeldi. Ama sonra, o küçük ama devasa kırılma noktasına geldim: ayrılık.
Ayrılık, ne kadar öngörülebilir olsa da, bir insanı tam anlamıyla içsel olarak öldüren bir şeydir. Yaşadığınız her şey, birdenbire sanki geçersiz hale gelir. Gerçekten sevdiğiniz birine veda etmek, o kadar ağırdır ki, insanın içindeki nefsi bir anda devreye girer. İşte o anı hatırlıyorum. Yalnız kaldığımda, gözlerimden süzülen her damla yaş, içimdeki tüm o inatçı, bencil duyguları yüzeye çıkarıyordu. Kendime soruyordum: “Kim bir nefsi öldürürse?” Yaşadığım bu kaybın ardından, içimdeki gururu, egoyu, kendimi savunma ihtiyacını öldürmeyi becerebilecek miydim?
O An İçimdeki Nefsin Ölümü
Günler geçtikçe, kaybettiğimi düşündüğüm her şeyin yerini, kendimi tanımak ve kabul etmek alıyordu. O ayrılıktan sonra içimdeki kırgınlık ve öfke, beni her an tutsak alıyordu. “Bunu hak etmedim,” diye düşünmek, beni daha da ağırlaştırıyordu. Ama o zaman fark ettim, ne kadar kendimi haklı çıkarmaya çalışırsam, o kadar nefes almakta zorlanıyordum. Kendimi savunmayı bırakmalıyım, dedim. Bütün o haklılık, ego ve bencillik… Gerçekten de öldürülmesi gerekenlerdi.
Bir akşam, Kayseri’nin soğuk bir akşamında, bir parkta yürüyordum. O an bir karar verdim: Öfkemi, kırgınlıklarımı, bütün o “ben”i geride bırakmalıydım. O zaman fark ettim; nefsi öldürmek, aslında bir başkasına değil, kendine yapmak bir iyilikti. Kim bir nefsi öldürürse, o kişi gerçekten özgürleşirdi. O akşam, içimdeki kinleri bırakmaya karar verdim. Bir nefes aldım, her şeyin farklı bir perspektiften göründüğünü fark ettim.
Hayal Kırıklığı, Ama Sonra Umut
O süreç, bir yandan beni kırarken, diğer yandan yeniden inşa ediyordu. Her gün, bu yolculukta bir adım daha ilerledim. Kim bir nefsi öldürürse, sadece hayal kırıklığından değil, aynı zamanda umuttan da doğar, dedim. Kendimi bırakmanın, acıyı kabul etmenin ne kadar özgürleştirici olduğunu hissettim. Bu yolculukta, insanın kendi içindeki nefreti öldürmesi, dış dünyayla olan bağlarını da dönüştürüyordu.
Bir hafta sonra, eski sevgilimle yüz yüze geldiğimizde, hissettiğim tek şey üzüntü değil, bir huzurdu. Huzur, belki de içimdeki nefsi öldürdüğümde bulabildiğim ilk şeydi. O an, içinde taşıdığım o kırgınlıklar, öfkeler ve egolar yoktu. O an sadece bir insan olarak, o anı yaşamak vardı. Kendisini affeden, karşısındakini de affederdi belki de.
Sonuç: Nefsi Öldürmek, Gerçekten Yaşamak
“Kim bir nefsi öldürürse?” Bu soru, aslında sadece bir kaybı değil, bir kazancı da simgeliyor. Nefsi öldürmek, egolarımızın ötesine geçmek, bir şekilde kendimizi ve diğerlerini gerçekten kabul edebilmek demek. Bu yolculuk, bazen çok acı verici olsa da, sonunda gerçek anlamda özgürleşmeyi getiriyor. İnsanın, sevgiyle ve huzurla yaşaması için, bazen kendisindeki o bencil tarafları öldürmesi gerekiyor.
Kayseri’de o gece, parkta yalnız başıma yürürken fark ettiğim şey, bir insanın içsel yolculuğu gerçekten zordur ama sonunda onu yapmak, yaşamanın en gerçek yoludur. Kim bir nefsi öldürürse, işte o zaman gerçekten hayatı hissetmeye başlar.